Eker çalışanları, gıda üretim alanında hijyen kurallarına uygun giysileriyle bir arada.

Otizmli bireylerin potansiyelini üretim gücüne dönüştüren öncü bir model: Otizmli Bireyler İş Gücünde (OBİG). Eker’in OBİG yolculuğu, yalnızca bir istihdam uygulaması değil; empati, dönüşüm ve toplumsal fayda üzerine kurulu ilham verici bir sistem.

Tohum Otizm Vakfı iş birliğiyle hayata geçen bu modelin kapsamını ve yarattığı etkiyi, Eker Süt Ürünleri Genel Müdür Yardımcısı Nevra Eker’in aktardığı bilgilerle ele alıyoruz.

Eker’de nöro-çeşitlilik alanında yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misiniz?

Türkiye’de yaklaşık 2 milyon otizmli bireyin yaşadığı tahmin ediliyor. Ancak ne yazık ki, bu büyük potansiyele rağmen iş hayatına katılımları oldukça sınırlı. Türkiye İş Kurumu’nun 2024 verilerine göre sadece 91 otizmli birey kayıtlı; bu bireylerin ise yalnızca 27’si aktif olarak istihdam ediliyor. Dikkat çekici bir başka veri ise, bu 27 kişiden 13’ünün Eker’de, “Otizmli Bireyler İş Gücünde (OBİG)” modelimiz kapsamında çalışıyor olması. Bu tablo, aslında otizmli bireylerin istihdamına dair ülkemizde önemli bir açığın olduğunu net biçimde gösteriyor.

Tohum Otizm Vakfı’nın danışmanlığında hayata geçirdiğimiz bu model, otizmli bireylerin iş hayatına dahil olmalarını kolaylaştırmak ve bu süreci sürdürülebilir kılmak amacıyla tasarlandı. Destekli istihdam yaklaşımı üzerine kurulu OBİG modelimiz, alanında uzman iş koçlarının rehberliğiyle ilerliyor. Her üç otizmli birey için bir iş koçu görevlendiriyoruz. Bu koçlar, genellikle psikoloji veya çocuk gelişimi bölümlerinden mezun olan, eğitimli profesyoneller. İşe alım sürecinden başlayarak adaptasyon ve bağımsız çalışma aşamasına kadar her adımda bireylerin yanında oluyorlar.

Eker Süt Ürünleri Genel Müdür Yardımcısı Nevra Eker

Modelin en güçlü yanı, bireyin yalnızca işe yerleştirilmesini değil, aynı zamanda orada başarılı ve verimli bir şekilde çalışmasını sağlaması. İş koçluğu sistemi sayesinde otizmli bireylerin potansiyellerini açığa çıkardıkça, yüksek performansla çalışan, üretken bireyler olduklarını görüyoruz.

Bu yolculuk nasıl başladı? Sizi bu konuda harekete geçiren bir içgörü, ihtiyaç ya da ilham verici bir deneyim oldu mu?

OBİG’in çıkış noktası, bir babanın evladı için kurduğu hayalin, bizde bir dönüşüm hareketine ilham vermesiyle başladı. OBİG modelinin temelleri, Eker olarak 2006 yılında ortaklık kurduğumuz Fransız şirket Andros ile olan ilişkimize dayanıyor. Andros’un yöneticilerinden Jean-François Dufresne’in otizmli oğlu Luc’un geleceğiyle ilgili kaygıları, onu Fransa’da “Vivre et Travailler Autrement” (Farklı Yaşamak ve Çalışmak) adlı bir dernek kurmaya yönlendirmiş. Bu dernek aracılığıyla 2014 yılında, Fransa’nın Auneau kentindeki Novandie fabrikasında otizmli yetişkinlerin iş koçu desteğiyle üretimde yer alabileceği bir proje başlatılmış.

Bu girişimle, her altı ayda bir yeni bir otizmli birey işe alınarak toplamda 12 kişi üretim sürecine dahil edilmiş. Ancak proje sadece kendi firmalarıyla sınırlı kalmamış; L’Oréal, Guerlain, Hermès, Dior gibi dünya çapında tanınan markalarla da iş birliği yapılarak model farklı fabrikalarda da uygulanmaya başlanmış.

Bu modelle birlikte otizmli bireyler yalnızca ekonomik bağımsızlık kazanmakla kalmamış; aynı zamanda ailelerinden bağımsız bir yaşam sürdürebilecekleri bir “Yaşam Merkezi”nde sosyalleşme, bireyselleşme ve gelişme imkânı da bulmuşlar. Bu başarı hikâyesi, Eker olarak bizleri de çok etkiledi ve benzer bir uygulamayı Türkiye’de hayata geçirme fikri doğdu.

Bu süreçte Eker üst yönetimi olarak Tohum Otizm Vakfı ile birlikte Fransa’daki projeyi yerinde inceledik. Bu gözlemler sonucunda, modelin Türkiye’de de uygulanabilir olduğuna kanaat getirdik. Ardından, Tohum Otizm Vakfı ile iş birliği yaparak Mustafakemalpaşa’daki fabrikamızda detaylı iş analizleri gerçekleştirdik ve otizmli bireylerin görev alabileceği uygun alanları belirledik.

Ocak 2018’de, OBİG modelini yönetecek bir süpervizör istihdam ettik. Bu arkadaşımız, Tohum Otizm Vakfı’nda üç ay süren özel bir eğitim aldıktan sonra fabrikada modelin süreçlerini şekillendirmeye ve iş koçlarını yetiştirmeye başladı. OBİG kapsamındaki ilk otizmli çalışanımız ise Mayıs 2018’de görevine başladı. Sonrasında da her altı ayda bir yeni bir çalışan aramıza katıldı.

Bugün geldiğimiz noktada, Eker bünyesinde paketleme, veri girişi ve yardımcı malzeme deposu gibi farklı birimlerde toplam 13 otizmli birey görev yapıyor. Her üç çalışana bir iş koçu düşecek şekilde sistemi sürdürüyoruz. Böylece, iş süreçleri hem verimli hem de otizmli bireyler açısından sürdürülebilir şekilde yönetiliyor.

 

Eker ekibi ellerinde “Otizmli Bireyler İş Gücünde” gibi kapsayıcı mesajların yer aldığı renkli kartlar taşıyor.

Sizi en çok gururlandıran ya da dönüştüren uygulamanız hangisi oldu? Bu uygulamanın kurumunuza ve insanlara nasıl bir etkisi oldu?

OBİG sadece bir istihdam modeli değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümün güçlü bir örneği haline geldi. OBİG modeliyle birlikte şunu çok net gördük: Otizmli bireyler, özellikle tekrar eden ve düzen gerektiren işlerde son derece yüksek bir performans sergileyebiliyorlar. Rutin işlerde gösterdikleri verimlilik, dakiklik, kurallara uyumları ve detaylara verdikleri özen, ekiplerimizin genel işleyişine doğrudan katkı sağlıyor. Ayrıca, yüksek aidiyet duyguları sayesinde işten ayrılma oranları da oldukça düşük. Bu da bizim için çok kıymetli bir avantaj.

Elbette bu katkı sadece iş verimliliğiyle sınırlı değil. OBİG modeli sayesinde otizmli bireyler ekonomik bağımsızlık kazanıyor; bu da ailelerine olan maddi ve duygusal bağımlılıklarının zamanla azalmasına yardımcı oluyor. Ailelerin geleceğe dair kaygıları hafifledikçe, yaşam kalitelerinde de ciddi bir artış gözlemliyoruz.

Tüm bu kazanımlar, yalnızca otizmli bireyler ve aileleri için değil, aynı zamanda bizim kurum kültürümüz açısından da çok kıymetli bir dönüşüm anlamına geliyor. OBİG sayesinde çalışanlarımız arasında empati, kapsayıcılık ve birlikte üretme bilinci daha da güçlendi. Bu sürecin hem iş yerimize hem de daha geniş ölçekte topluma sağladığı faydayı görmek, bizim için ayrı bir gurur kaynağı.

Bugün geldiğimiz noktada, OBİG modelini başarıyla sürdüren ekip arkadaşlarımız, bu alanda uzmanlık, deneyim ve özveri gerektiren bir süreci yönetiyorlar. Onların katkıları sayesinde yalnızca istihdam yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda tüm iş dünyasına ilham veren bir örnek sunuyoruz.

Otizmli bireylerin istihdamına yönelik atılan her adım, toplumsal farkındalık ve eşitlik adına çok önemli. Eker olarak bu sürecin öncüsü olmak, bizim için yalnızca bir sorumluluk değil; aynı zamanda içten bir gurur vesilesi.

Bu süreçte karşılaştığınız en önemli zorluk neydi? Nasıl aştınız ve neler öğrendiniz?

Otizmli bireylerin iş gücüne katılımında karşılaşılan en büyük engellerden biri, ne yazık ki toplumda hâlâ yaygın olan önyargılar. İşverenlerin önemli bir kısmı, otizmli bireylerle nasıl çalışacaklarını bilemiyor; hatta bu konuda yanlış ve eksik bilgilerle hareket ediyor. Bu da kapsayıcı iş ortamlarının yaratılmasını zorlaştırıyor. Ayrıca otizmin doğasından kaynaklanan sosyal iletişimdeki farklılıklar, değişen rutinlere adapte olmakta yaşanan güçlükler ve bazı duyusal hassasiyetler de önemli bariyerler olarak karşımıza çıkabiliyor.

Eker olarak bu modeli hayata geçirirken, sürecin en başından itibaren bu engelleri öğrenme alanına çevirdik. Ekosistemdeki uzmanlarla, derneklerle, üniversitelerle, kamu ve özel sektörden ilgili şirketlerle iş birlikleri yaptık. Ortaya bir yol haritası çıkardık. OBİG modelini uygulamaya başladığımızda hem yöneticiler hem de ekip arkadaşlarımız açısından birçok konuda farkındalık yaratacak çalışmalar gerçekleştirdik. Eğitimlerle, bilgilendirmelerle ve süreci şeffaf şekilde yöneterek, önyargıların kolayca aşılabileceğini ortaya koyduk.

En büyük öğrenimimiz şuydu: Otizmli bireylerin iş gücüne dahil edilmesi bir “sosyal sorumluluk”tan çok daha fazlası. Onlar, doğru koşullar ve destek sağlandığında iş yerinde disiplini, verimliliği ve ekip içi uyumu güçlendiren çok kıymetli çalışanlar. Aynı zamanda çalışma arkadaşlarında; empati, sabır ve iletişim becerileri gibi alanlarda gelişim sağlayan, iş kültürünü dönüştüren bir etki yaratıyorlar.

Şunu gururla söyleyebilirim ki, OBİG modeliyle sadece istihdam sağlamadık; birlikte üretmenin ve birbirimizi anlayarak ilerlemenin mümkün olduğunu hep birlikte deneyimledik.

Çalışmalarınız sırasında sizi en çok etkileyen bireysel bir deneyim ya da geri bildirim ne oldu?

OBİG modelimizi hayata geçirdiğimiz günden bu yana aldığımız geri bildirimler, bize attığımız adımın ne kadar doğru olduğunu her defasında yeniden hissettiriyor. Çalışanlarımızdan, ailelerinden ve paydaşlarımızdan gelen mesajlar, yalnızca bir istihdam modeli değil; aynı zamanda umut, güven ve aidiyet inşa ettiğimizi gösteriyor.

Ailelerden gelen samimi paylaşımlar ise bizleri en çok duygulandıran ve güçlendiren unsurlar arasında. Bunlardan ikisi, Eker ailesinin bir parçası olan Eren Tan’ın ve Arda Toker’in annelerine ait:

“Hayatımıza sihirli bir el dokundu”

Eren Tan’ın annesi Kadriye Tan:

“Mina Otizmle Yaşam Derneği aracılığıyla Eker ailesiyle tanıştık. O gün hayatımızın bu denli değişeceğini hiç düşünmemiştik. Hatta açıkçası hayal kurmayı bile bırakmıştık, çünkü bugüne kadar bize el uzatan bir kurum olmamıştı. Çocuğumuzun eğitim ve sosyal yaşam hakkı için verdiğimiz mücadelede çoğu zaman yalnız hissetmiştik. Ama Eker’le tanıştığımız gün bir şeyler değişmeye başladı.

Eren, Eker’in genel merkezinde depo veri alanında çalışmaya başladığında, ilk zamanlarda sosyal uyum açısından zorluk yaşadık. Ancak Eker ekibi, bizi bu süreçte hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Yöneticisi Muammer Yiğit Bey ve proje supervisor’ı Alperen Bey, her zaman yanımızdaydı. Geldiğimiz noktada Eren artık zorluklarla başa çıkmayı öğreniyor ve sıradan, sürdürülebilir bir iş yaşamı yaşıyor. Bu gelişim bizim için çok kıymetli çünkü artık gözümüz arkada kalmayacak. Çocuğumuzu güçlü bir aileye emanet ettiğimizi bilmek içimizi rahatlatıyor. Hayal bile kuramadığımız bir anda, hayatımıza adeta sihirli bir el dokundu ve bizi hâlâ bırakmıyor. Sonsuz teşekkürler Eker.”

“Tam çaresiz kaldığımız bir aşamada, Eker’in projesi önümüze çıktı”

Arda Toker’in annesi İrem Toker:

“Arda’nın kendi iş yerlerimizde çalışabileceği bir alan yoktu. Özürlü kontenjanı kapsamında başvurabileceğimiz uygun bir iş yeri de bulamıyorduk. Gerçekten ne yapacağımızı bilemediğimiz, umutsuzluğa kapıldığımız bir anda Eker’in projesi karşımıza çıktı. Aile olarak büyük fedakârlıklarla vermeye çalıştığımız eğitimlerin, burada profesyonel bir kadro tarafından sistemli biçimde verildiğini gördük.

Eker’in bu modeli sayesinde Arda’nın hem iş hayatına hem sosyal hayata uyumu çok daha hızlı gelişti. Bizim kendi imkânlarımızla yapmaya çalıştığımız pek çok uygulama burada bilimsel bir çerçevede, çok daha etkin biçimde yürütülüyor. Bu süreçte Arda’daki gelişimi gözlemlemek bizim için tarifi imkânsız bir mutluluk. Projeye emeği geçen herkese, Eker ailesine, Tohum Otizm Vakfı’na ve başta Alperen Aşanbuğa olmak üzere tüm ekibe gönülden teşekkür ediyoruz.”

Bugün bu modelin hayatlara nasıl dokunduğunu görmek, bizim için bir başarı olmakla birlikte aynı zamanda büyük bir gurur. OBİG ile birlikte fark oluşturmaya devam etmeyi hedefliyoruz.

Bu yolda ilk adımı atmak isteyen şirketlere ne önerirsiniz? Nereden başlanmalı, nelere dikkat edilmeli?

OBİG modelini hayata geçirirken temel motivasyonumuz, Eker çatısı altında oluşturduğumuz dönüşümü iş dünyasında yaygınlaştırmaktı. Bu modeli, otizmli bireylerin istihdamı konusunda kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm sunmak için geliştirdik. O nedenle en başından beri hedefimiz, bu uygulamanın sadece Eker ile sınırlı kalmaması, Türkiye’nin dört bir yanında başka kurum ve kuruluşlarda da uygulanmasıydı.

Bugün geldiğimiz noktada OBİG, yalnızca bizim şirketimizde değil, yedi farklı firmada daha uygulanıyor. Şu an toplamda 24 otizmli birey, destekli istihdam modeli kapsamında aktif olarak çalışıyor. Bu sayı henüz potansiyelin küçük bir kısmı, ama çok anlamlı bir başlangıç. Çünkü bu başarı, OBİG’in başka kurumlara da ilham verebildiğini ve modelin yaygınlaştırılabilir olduğunu somut biçimde ortaya koyuyor.

Otizmli bireylerin istihdamı yalnızca bir sosyal sorumluluk meselesi değil. Bu; ekonomik, kültürel ve insani bir kazanım. Doğru koşullar sağlandığında, bilimsel yöntemlerle destek verildiğinde ve kapsayıcı bir bakış açısıyla yaklaşıldığında otizmli bireylerin üretim süreçlerine ne kadar yüksek katma değer sağladığını bizzat gözlemledik. Bu nedenle tüm kurum ve kuruluşlara, OBİG gibi yenilikçi ve sürdürülebilir modelleri hayata geçirmeleri çağrısında bulunuyoruz.

Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal kalkınmasına anlamlı bir katkı sağlamanın yolu, herkesin potansiyelini değerlendirmekten geçiyor. OBİG modeliyle biz bunu başardık: Hem bireylerin hayatına dokunduk hem de kurum kültürümüzü dönüştürdük. Diğer kurumların da bu dönüşümün parçası olması, bu yolculuğu çok daha güçlü kılacaktır. Eker olarak, kazandığımız deneyimlerle bu yolda adım atmak isteyen şirketlere her türlü desteği vermeye hazırız.